"Ağrım olsa bağıramam, aslan görsem kaçamam, kuyruğu ne de tatlı dersiniz ama avcı vurunca afiyetle yersiniz, çok da üşüdüm, kürkümü geri verseniz.. Tavşanım ben, keşke dostum olsan sen.." (Tawşi)

3 Ocak 2017 Salı

MAX ve BEN



          O dünyanın en zeki, en tatlı, en duyarlı köpeği.. Melez, orta yaşlı bir Alman Çoban Köpeği.. Melez olmuş safkan olmuş ne önemi var ki, o da bir can, hem de en safkandan daha müthiş.. Otobüs durağına giderken tanıştık, eczane kenarında oturmuş insanları izliyordu, ertesi gün de aynı yerdeydi.. Derken yanıma köpek bisküvisi aldım, her gün ağzına bir tane sokuşturdum. Artık beni görünce mutlu oluyordu. Ben de onu merak ediyordum. Derken sahilde 3-4 saatlik akşam yürüyüşüne başladım. Yaz akşamı olduğu için sahile yatıp boğazı izliyordu. Artık beni görünce ayağa kalkıp yanıma gelmeye başladı. Kafasını seviyor, sarılıyor, karnını okşuyor, sonra yürüyüşe çıkıyordum, o da sahilde püfür püfür uyumaya devam ediyordu. Yürüyüş dönüşü beni karşılıyor, oyunlar yapıyordu. Gündüz karnı acıkınca ve çöp kenarında da birşey bulamayınca insanları izlemeye başlıyor, uzaktan kokluyor, kimin çantasında etli bir ürün varsa hemen koşup koluna dokunuyor ve çantayı gösteriyor, çantayı hemen açıyorlar ve içinden bir lokma verip yollarına devam ediyorlar. Uzaktan izlemek çok zevkli oluyor. Derken birgün yürürken birden elimi hafifçe birşey tuttu, bir de baktım Max.. O kadar nazik tutuyor ki hiç korkutmuyor ve acıtmıyor. Başka bir gün elimi arkadan yalayarak beni durdurdu, diğer bir gün çantamı arkadan tuttu yürüyemedim, ve başka bir gün arkamdan hafifçe kafa attı :) Her gün sürpriz yapıyordu. Onu görünce tüm stresimi, üzüntümü unutuyordum. Yolun karşısına trafik ışığında geçmesi gerektiğini öğrettim. Birgün beni yolun karşısında gördü ne yapacağını bilemedi, sağa sola gitti, düşündü, yoldan geçen bir adamın kolundan hafifçe tutup trafik ışığına doğru sürükletti, adam gözlerine inanamadı, yeşil yandı ve yanıma geldi :) Diyorum çok zeki diye.. İnanılmaz bir bölge koruyucu.. Uzaktan çok yaşlı, arka ayakları zor basan bir erkek köpek geldi, açtı, çöp torbalarını kokluyordu, Max hızla gidip köpeğe havladı, sonra bir çöp torbasını ağzına alıp durağa getirdi ve yanına koyup yattı, çöpünü bile paylaşmıyordu, paylaşırsa hakimiyeti gidebilir çünkü.. Derken birgün otobüsten indim, yanıma çok zayıf bir erkek köpek geldi, sanki beni daha önceden tanıyormuş gibi sıcak davrandı, başını sevdim, biraz çantamdan mama vereyim dedim, önüne bir avuç mama koydum. Birşeyi unutmuştum.. Otobüs gittiğinde yolun karşısından bir çift göz bizi izliyordu, trafik ışığı dinlemeyerek koştu, köpeğe saldırıp, yanımdan uzaklaştırdı, yerdeki tüm mamaları 3 saniyede yedi, beni çekiştirip yolun karşısına geçirdi. Kıskançlık mı, sahip olarak görüp paylaşamama mı, bölge benimseme mi, galiba hepsi içinde.. Bazen geceleri etrafımda 360 derece koşuyor önce o beni kovalayıp yakalıyor, sonra o koşuyor ben onu yakalıyorum, gören deli diyordur ama oyun vakitlerimiz var :) Birgün semtim zifiri karanlıktı, elektrikler kesilmiş, durakta beni bekliyordu, eve kadar yanımda yürüdü ve sonra geri döndü. Kaç erkek bunu yapar? Bir dişi köpek yapıyor ama.. Gözleri sürekli hüzünlü bakıyor, en mutlu anında bile hüzünlü, Burhan Altıntop'un Çiko'su gibi.. Zamanında ne hüzünler yaşadı bilmiyorum, belki o kadar üzücü şeyler ki o bakışlar değişmiyor ama ben ona söz verdim, onu hep mutlu edeceğim ve gülümseteceğim birgün.. Yanına oturunca hemen sırtüstü yatar, karnını açar, ayaklarınızın üzerine yatar ki kaçıp gitmeyin, sevin diye, ön patilerini duyarlı kediler gibi kendine çeker ki tırnakları zarar vermesin. Kurtadam gibi upuzun, inanılmaz sivri ve bembeyaz dişleri var, dişlerini bile her gün seviyorum neredeyse, mutluluktan ağzını açıyor, 30-35 kg olsa da bir bebek gibi.. Kulağındaki küpesi hep kaşındırıyordu hep kulağını gösteriyordu çaresiz birşey yapamıyordum, birgün çok kanamış, ilaç sürdüm, ertesi gün yine süreyim dedim, beni gördüğü an yok oldu kocaman köpek :))  Ona bir tüy tarağı aldım, her gün tüylerini tarar oldum, zevkten en sonunda betona yapışıyor, biraz karnını, biraz sırtını ve başını kaşıtıyor. En mutlu olduğu anlar.. Bu arada artık her gün mama getirir oldum. Etrafta çalışanlar da benimsedi, ben Max diyorum onlar "Behlül, gel kızım!" :))  Havalar soğudu, altına her gün karton koymaya başladık. Bazı işgüzarlar biz koydukça her gün kartonunu almaya başladı. Kartonsuz olunca çok üşüyor, titriyor, burnu akıyor, hele bir de sağanak varsa ki burası Londra gibi, yağışsız gün yok neredeyse.. En sonunda kavga çıktı, annem ve ben galip geldik. Bir klübe getirttik ama yatmadı çünkü alıştığı bir yer var. Biz de klübeden vazgeçip altına paspas yaydık, ben de 5XL bir köpek montu alıp giydirdim. Artık üşümüyor. Montuyla herkese hava atıyor diyebilirim, artık kar yağınca aklım da kalmıyor çok.. Sağolsun etraftakiler kemik filan da veriyor arada. Ama asla sucuk, salam, sosis, ekmek yemiyor, doğal kemik, mama gibi şeyleri seviyor. Organik köpek :) Tek kötü huyu kedileri feci kovalıyor :(  Zaten onu yapmasa çoktan şimdi 35 kg da olsa kucağımda olurdu :D Ve en üzüldüğümüz an beni otobüse uğurlarken oluyor. Arkamdan üzgünce bakıyor ben de ona bakıyorum. Neyse ki sonra kavuşuyoruz yine.. Görünce üzerime atlayıp sarılıyor hemen, çantamdan Migros'tan 150 gr'ını 1 TL'ye aldığım Dostluk Maması adlı kuru köpek mamasını önüne boşaltıyorum, bazen elimden yemek istiyor. Artık sırf kendime değil ona da yolculuk duası okuyorum evden çıkınca.. Uyuduğu geceler parmaklarımın ucuna basarak gitsem de kokumdan tanıyıp yakalıyor arkamdan :) İşte bu sadece bir dostluk hikayesi.. Umarım düşündüğümden uzun ömürlü bir hikaye olur. Birkaç fotomuz ;


Max'in yaz hali :)


Kartonu için mücadele ediyoruz..



Beni öperken :)



"Karnımı kaşı!" hareketi :)



Ve Max'in kış hali :))



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.