"Ağrım olsa bağıramam, aslan görsem kaçamam, kuyruğu ne de tatlı dersiniz ama avcı vurunca afiyetle yersiniz, çok da üşüdüm, kürkümü geri verseniz.. Tavşanım ben, keşke dostum olsan sen.." (Tawşi)

23 Ağustos 2013 Cuma

UÇAKLA TAVŞAN TAŞIMAK






        Birçok havayolu firmasının kedi-köpek taşıma kuralı vardır. 6 kg'yi geçmeyen kedi ve köpekler özel taşıma çantasıyla önceden rezervasyon yaptırılıp, karnesindeki tüm aşılarının tam olduğu görülüp, taşıma ücreti de ödendikten sonra kabinde taşınabilir. 6 kg'den fazla olanlar ise kargo bölümünde taşınır. Gelelim tavşanlara..
        Tavşanı maalesef kemirgen sınıfına sokuyorlar ve kabin içinde yolculuk yapması yasak çünkü uçağın tüm elektronik aksamını kabloları kemirerek tek başına yok edip, uçağı düşürebilirmiş. Bu yüzden de belki kargo bölümünde, onların vereceği özel kafeste taşınabilirmiş. 
         Evet  tavşanlar gerçekten de çok iyi kemiriyorlar ama özel çelik kafes olduktan ve tavşan dışarıya çıkarılmadıktan sonra o uçağın kabloları nasıl kemirilir anlamadım. Tavşanlar çok hassastırlar, uçaktaki basınç onları zaten mafedecektir, bir de kargo bölümündeki girecekleri streste ölebilirler. Tavşanlar için olan bu kural yeniden gözden geçirilmelidir.




TAVŞANLI KOKTEYLLER



          Tabi ki bir tavşan bloğunda tavşan etli bir yemek tarifi değil :) Tavşanlı tüm yemeklere karşıyız.. Yazın son günlerinde şirin ve buz gibi bir kokteyl tarifi..





Bir kokteyl karıştırma kabı içine 3 shot bardağı votka, 1/3 bardak siyah veya pembe üzüm suyu, 1/3 portakal suyu, 1 shot bardağı limonata, 1 shot bardağı Sprite koyun, ağzını kapatıp çalkalayın, bir kokteyl bardağına biraz buz koyup üzerine boşaltın, en son da tatlı tavşan şeker süsü bardak kenarına iliştirin. isterseniz bardak kenarını ıslatıp greyfurtla boyanmış pembe toz şekerle kaplayabilirsiniz. Tabi aşağıdaki gibi bir sonuçla karşılaşmamak için tavşanınızı bardaktan uzak tutun :D














18 Ağustos 2013 Pazar

TAWŞİ ve MILKY TATİL FOTOĞRAFLARI




Tawşi:  - Ne oldu pamuk helvam?




Milky:  - Tawşi, sana birşey söyleyeceğim.




Milky:  - Junior Hacı'yı gördüm sanki!




Tawşi:  - Saçmalama o gudubet kedi İstanbul'da kaldı..




Junior Hacı:  - Bensiz tatil mi olur uzunkulaklar! Nıhahaha! :D



17 Ağustos 2013 Cumartesi

DİREN HIMM






















#diren Hımm



Benim güzel oğlum…
Beyaz prensim…
Duyuyor musun beni?
Bak yanımdayım.
Seni hiç bırakmayacağım.
Beni hissediyorsun değil mi?
Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?
Yok öyle bırakıp gitmek!
Dayan Hımm.
Diren Hımm.
Ben pes etmem.
Sen de etme.
Hayatımızın yeni bir dönemindeyiz.
Sen neleri aştın, bunu da aşarsın.
Birlikte aşarız…


AŞK GİBİ GELDİN
Kaç yıl oldu hayatımıza gireli?
Beş mi, altı mı?
Birdenbire çıktın karşıma.
Aşk gibi.
Öyledir aşk, hesapta yokken geliverir.
Seni teslim alır.
Sen de öyle yaptın.
Dubai’de, etrafında turlamayı sevdiğim bir park vardı: Safa Park... İşte, karşılaşmamız oradaydı…
Sen, bir arabanın altındaydın ne yapacağını şaşırmış bir halde, ürkek gözlerle etrafına bakıyordun.
Minik, bembeyaz bir tavşandın.
Korkudan tosbağa gibi olmuştun, sağından solundan vızır vızır arabalar geçiyordu.
Seni ilk orada kucağıma aldım.
Başta tedirgindin ama sonra alıştın.
Önce bir veterinere gittik, İrlandalı bir kadındı, “Bir yerden kaçmış olmalı” dedi, “Dünya tatlısı bir tavşan!”
“Minik bir bebeğim var evde” dedim.
“Hiçbir şey olmaz. Tavşanlardan hastalık filan geçmez. Üstelik çok sağlıklı, içiniz rahat olsun” dedi.


ADINI ALYA VERDİ
Sonra başladı maceramız.
Öfff ne afacandın sen.
Meraklı, yaramaz, ‘zıp zıp’ zıplayan bir tavşan.
Sadece bahçe değil, bütün ev senindi.
Müthiş özgürdün.
Alya verdi ismini.
“Hımmm olsun adı” dedi.
Çok da yakıştı sana.
Evin bütün kablolarını yiyen yaramaz Hımmm.
Sevgilim başta gıcık oldu sana, haksız mıydı, bir bakıyorsun evin küt diye telefonun kesiliyor.
Ne o?
Hımmm kabloyu yemiş.
Bir başka gün internet gitmiş.
Hımmm onun da kablosunu da mideye indirmiş.
Kemirmeyi en sevdiği şey, telefon şarjı…
Kurtar kurtarabilirsen…
Sen gerçek bir kablo canavarıydın Hımmm.
Sen diş geçiremeyesin diye, yavaş yavaş, evin bütün fişlerini, kablolarını duş spiralinin içinden geçirmeye başladık.


ORANTISIZ KULAKLAR
Sen hayatta gördüğüm en tatlı şeydin.
Orantısız büyük kulakların vardı bir kere.
Ben konuşurken, onları oynatıyordun, resmen beni dinliyordun.
Sevilen, her canlının algısı açılıyor.
Senin de öyle oldu.
En azından ben öyle düşünüyorum.
Dinliyordun, anlıyordun, ben çalışırken bilgisayarımın yanından ayrılmıyordun.
Film izlerken, salonda sen de bizimle birlikte iki seksen yatıyordun.
Tavşan gibi olmayan bir tavşandın.
Bir keresinde Sezen Aksu geldi evimize.
Bayıldı sana, sevdi seni, yerlerde yattı seninle, okşadı, konuştu.
Mahcup gülümsedin ona.


NE MACERALAR YAŞADIK
Derken Dubai yılları bitti.
Türkiye’ye taşınma zamanı geldi.
En kızdığım insan tiplemelerinden biri, ülke değiştirirken, hayvanlarını geride bırakanlar, birilerine verenler, araziye salanlar…
Sanki yükmüş de onlardan kurtuluyorlarmış gibi.
Elbette mümkün değildi seni orada bırakmamız.
Ne maceralar yaşadık seninle.
Evden çıktığımız için birkaç ay bir otelde kalmamız gerekti.
Gizlice soktuk o otele seni, yasaktı çünkü.
Üç ay gizli bir hayat sürdürdük seninle.
Odanın bütün kablolarını alüminyum folyoyla sardık ki başımız belaya girmesin...
Aksi gibi seni hiçbir hava yolu almadı, tavşanlar alınmıyor çünkü senin cinsin uçağın da kablolarını yiyor.
Özel kafes yaptırıldı.
Lalin Sabuncuoğlu sağ olsun seni İsviçre’ye uçurdu bir kargo uçağıyla, oradan aktarmayla Türkiye’ye geldin.
Ah birlikte ne çok sorunu aştık seninle.


DOĞAYLA TANIŞTIN
Ormandaki eve bayıldın.
Ortadoğulu bir tavşan olarak doğayla tanıştın.
Rüzgârın sesini, otların hışırtısını dinledin, mutlu oldun.
Ormandan da faydalanman için, hem evin önünde hem arkasında, (sen çimlerde uzanırken yanında kitap okuyabileyim diye) benim de içinde oturabileceğim büyüklükte kafesler yaptırdık.
Zeki Usta sağ olsun, o kafeslerin altına çimento döktü, sen yaramazsın ya, tünel kazıp kaçmayasın diye…
Çatısını da kapattık ki, uçan bir canlı seni kapıp götürmesin…
Senin için çimler ektim.
Senin için özel marullar buldum.
Maydonoz ve kırmızı elmaya bayılıyordun, soyup soyup yedirdim sana.
Gündüzleri güneşleniyordun bahçedeydin, geceleri evde bizimleydin.
Böyle geçti yıllarımız.


HAYATIMIZA RENK KATTIN
Bodrum’a giderken yazları…
Sevgilim, “Nasıl yani, bir araba mı Hımmm’ı getirecek Bodrum’a?” diyordu.
“Evet. Burada yalnız mı kalsın? Bizimle olacak, olmalı. Madem uçaklar almıyor. Onu bir araba getirmeli…”
Bodrum’da da gördün, biz nereye, sen oraya…
Sıra dışı hayatımıza renk kattın.
Uğur getirdin.
5-10 yıl arasıymış tavşanların ömrü.
Ama sen tavşan değildin ki…
Benim canımdın.
Eve Max geldi, onunla da arkadaş oldun.
King Charles köpeğimizin abisi oldun.
Onu ne kadar kucağıma alıyorsam, seni de o kadar aldım, kıskanmayasın diye.
Ve dengeyi kurduk.
Mutlu mesut yaşıyorduk.


GÖZÜNÜ SEVEYİM GİTME
İki hafta önceye kadar…
Birdenbire ne olduysa, sessizleştin.
Sıcaklara verdim.
Ama sonra baktım, kafan yan yattı.
Anlam veremedim.
Sanki bir yere sıkışmışsın da boynun kaymış gibiydi.
Sonra bir gözün kocaman açıldı, diğeri küçüldü, kayboldu.
Hemen veteriner Hümeyra’yı aradım, geldi baktı.
“Hastaneye götürelim” dedi.
“Neden?”
“Beyninde bir sorun var!”
Boğaziçi Kliniği’ne gittik.
Bir tavşan hastalığıymış, olurmuş, sebebi yok, bir virüs giriyor, beyin duvarını aşıyor ve sinirlerini etkiliyor.
Artık iki gözün de görmüyor.
Kafan da öyle yan kaldı.
Ama üzülme, yine çok güzelsin.
Yeniden bebek oldun sen.
Şu anda denge sorunları yaşıyorsun, bir tarafını hep bir yere dayamak istiyorsun.
Görmediğin için evin içinde oraya buraya çarpıyorsun.
Böyle sakin anlattığıma bakma…
İlk haftalar çok zor geçti.
“Üç ihtimal var” dendi.
“Hımmm’ı kaybedebiliriz. Az bir ihtimal yaşar. Hayatta kalmayı becerirse de kayıpları geri gelmez!”
O virüsle mücadele etmeye karar verildi.
“Bırakın” dediler, kıyamadım, sen evini seversin.
Her gün Boğaziçi Kliniği’ne götürüp getirdim seni.
10 gün boyunca.
Bir dolu aşı yaptılar sana.
Çok ama çok ürküyordun, ben de kulağına, “Merak etme, her şey iyi olacak” diyordum.
Eve gelince biraz normale dönüyordun.
Ama yemek yemiyordun.
Ağızdan beslemeye başladık seni, şırıngıyla.
Hımmm ya, eskiden çok kaka yapıyorsun diye sinirleniyordum.
Ama hastayken, minik kakalarını mumla sayar oldum.
Sonra çiş yapmayı kestin.
Deliye döndüm.
Ya böbreklerin zarar görmüşse diye.
Bu sefer günde üç kez ağzına şırıngayla su vermeye başladım.
Benim güzel Hımm’ım, sen kendini bana teslim ettin.
Ve tekrar çiş yapmaya da başladın.
Şimdi biraz daha iyi durumdasın.
Seninle konuşurken artık ben de başımı yana eğiyorum, gözlerimi kapatıyorum.
Eşit durumda olalım diye.
Aynen Sezen’in yaptığı gibi yanına uzanıyorum.
O kocaman kulaklarına, konuşuyorum, konuşuyorum.
Çalışma odamı senin için değiştirdim, yürürken çarpma diye masam dışında bir sürü şeyi çıkardım.
Her yere, karşına sürprizler çıksın diye marullar, maydanozlar koydum.
Minik minik su tasları duruyor.
Bazen deviriyorsun.
Olsun.
Her şeye hakkın var senin.
Her şeyi yapabilirsin.
Seni seviyorum.
Hepimiz seviyoruz.
Gözünü seveyim beni bırakma…
#diren Hımm!



          Sevgili Ayşe Arman, Tawşi ve Milky ile beraber tüm dualarımız Hımm için, umarım bir an önce eski sağlığına kavuşur. Diren Hımm!

13 Ağustos 2013 Salı

TAWŞİ VE MILKY'DEN SON HABERLER




          Sarkık kulaklı ponponlarım bildiğiniz gibi şu an benimle beraber tatildeler. Kendilerinin deniz ve Midilli Adası manzaralı kocaman bir odaları var, gündüz post gibi serilip uyuyor, sonra ise yaz gecelerinin tadını çıkarıyorlar. Bahçemizde yetişen taze sebzelerin tadına ilk onlar bakıyor. Sularına attığım buzlarla serinliyorlar. Ayrıca resmen balayı yapıyor gibiler. Bir de bu aralar tüylerini taramam için sıraya giriyorlar, Tawşi bu olayda centilmenlik yapmayı bırakıyor. Sabahın köründe beni uyandırarak ilk sıraya yerleşiyor. Milky ise tam bir tüylüş oldu, kestiğim tüyleri hemen uzadı, bir daha da kesmeye kıyamadım, odaları da serin olduğu için gerek kalmadı. Pamuk helvaya benzedi diyebilirim, kimbilir kışın ne olacak :) Junior kıskançlıktan çatlamaya devam ediyor, tavşanların odasına kapı altından kolunu uzatmış halde bile yakaladım ve hemen kapı altına bir kalas koydum. Junior'un şu an bir odası yok ve gece yanımda yatamıyor ama ne yapalım, tüm alt kat onun, yine de diğer kedilerle ve en büyük korkusu pörtlek gözlü İran kedim Köpük'le aynı ortamda takılmayı pek sevmiyor, kendisi kraliyet ailesinden geldiği için.. Bu arada babasının minyatürü Hacı'yı her görüşünde ayrı şoka giriyor,   kısacası çok eğleniyoruz  :D


İran kedim Köpük yavru kedilerden nefret etse de yine halinden çok memnun :)



Kendi dışında tüm kedilerden nefret eden kedim Junior Hacı, salondaki gardrobu mesken edindi :)



Yeni Hacı'm :) Terkedilmiş, artık bizde.. Junior Hacı'nın babasının tıpkısı diyebilirim ve ondan daha da terörist :D



Sarı Şeker'in ayağının üstünden araba geçmiş, artık topal :(  Kapımıza bırakılmış..



Kör, hasta kardeşler.. Hepsi terkedilmiş..



Hayat pisicik görmüyor, çok hasta, avuç kadar ve inadına yaşıyor. Terkedilmiş..



Çıtır Kirpi iyice büyümüş :)



10 Ağustos 2013 Cumartesi

ÇAKMA JUNIOR






         Size tavşanlarımın ev arkadaşı Junior'un yazlıktaki tıpatıp aynısı olan çakma Junior'u fotoğraflarla tanıtacaktım. Tuxedo yani Junior Hacı gibi Simokin cinsiydi. Kendisinin arka bacakları tutmuyor, felçliydi. Büyük ihtimal araba çarpıp kaçmış, üstüne de bulanlar köpek barınağına getirmiş avuç kadar bu yavruyu. Teyzem de kıyamayıp getirmiş eve, çok tatlıydı. Ona oyuncak bir araba alıp tasma ve iple kendine taktık, böylece artık kurbağa bile kovalıyordu, hatta bahçedeki kedilerden hızlı gidiyordu. Herkes gürültüye bakıyor, ne geliyor kamyon mu diye ama küçücük tekerlekli pisimiz geliyordu. Evin içinde su içmiyordu zorla şırıngayla veriyorduk. Sonra anladık ki tavır yapıyormuş bize bahçeye çıkarın diye.. Sadece bahçede içiyordu. Güneşin altında zeytin ağacı dibine arabasıyla kıvrılıp uykuya dalmaya bayılıyordu. Ama miniş Junior artık yok, öldü. Bir fotoğrafını bile çekemedim hem de.. Arabasını yıkayıp astık, o şimdi bahçede dibinde uyuduğu ağacın altında uyuyor.. :'(




8 Ağustos 2013 Perşembe

ŞEKER BAYRAMI'NIZ KUTLU OLSUN :)





          Yalnız lütfen tavşanlarınıza şeker çikolata vermeyin, Tawşi iki keredir çikolataları çalıp kaçıyor zor geri alıyorum, genelde de dişlenmiş oluyorlar :) Hırsızlık yapan tavşanınıza fazla sulu olmayan çok az meyve verin.


                                                    Hagi'nin de dediği gibi: "Hirsiz!"  :D

5 Ağustos 2013 Pazartesi

KAMPANYAMIZA İMZA ATIN!



Ulaştırma Bakanlığı: Şehirlerarası ve şehiriçi ulaşımdaki evcil hayvan yasağı kalksın.

Ulaştırma Bakanlığı: Şehirlerarası ve şehiriçi ulaşımdaki evcil hayvan yasağı kalksın.

    1.  
    2. Başlatan
      Turkey
  1.  
  2.  

Hayvanlar bizim dostlarımızdır, onları terk edip gidemeyiz!
Kime: 
Şehirlerarası ve şehiriçi ulaşımdaki evcil hayvan yasağı kalksın. 
Saygılarımla,
SERPİL DERELİ

Siz de bu kampanyaya destek vermek istiyor ve hayvanlarınızla rahatça seyahat etmek istiyorsanız lütfen aşağıdaki linkten imza atın;
https://www.change.org/tr/kampanyalar/ulaştırma-bakanlığı-şehirlerarası-ve-şehiriçi-ulaşımdaki-evcil-hayvan-yasağı-kalksın


ULAŞTIRMA BAKANLIĞI'NA



                    Biz hayvanseverleriz. Tatile bile çıkarken hayvanlarımızla bize göre ise dostlarımızla gideriz. Onları veteriner veya hayvan pansiyonlarında küçücük kafeslerde hapishanede gibi bırakıp kendimiz neşe içinde tatil yapamayız. Gerçek bir anne bebeğini bırakıp tatile gidebilir mi? 
                   Çoğumuzun özel aracı, otomobili yoktur, ayrıca herkes uzun yol şoförü olmayabilir, benzinin litresinin 5 TL olduğu bir ülkede kim olan arabasını da ne kadar kullanabilir? Ayrıca birçok yere uçak hala yoktur. Kaldı ki uçak yolculuğu hayvanlar için biraz tehlikelidir. Özellikle bagaj kısmında ölen birçok hayvan olmuştur. Soğuk ve basınç hayvanları olumsuz etkiler. 
                   Ben İstanbul - İzmir arası yılda iki kez hayvanlarıyla gidip gelen ve bu sırada da şehirlerarası otobüs firmalarını kullanan biriyim. Bu hayvan bazen ilaçla uyutulup bagaja verilmiş bir kedi, bazen de yol boyu uyuyan uslu iki tavşan oluyor. Tavşanlarımı ise bagaja veremem, onlar kedi ve köpekten çok daha narin hayvanlardır, bagajda gürültü ve sıcaktan şoka girip anında ölürler, ayrıca ilaçla uyutamam bile.. 
                              Tavşanlarımın ikisi de gerçekten çok uslu, zaten yaratılıştan sesleri çıkmadığı gibi yol bıyu uyuyorlar, yok gibidirler ama insanlar maalesef çok kötü ve hayvan nefretleri diz boyu.. Ben yol boyu bir insan olarak ne çekiyorum peki? 

11 saat susmadan ağlayan bebekler
Altına kaçıran, hatta idrarı ayağıma kadar gelen insanlar
Yol boyu son seste çalan cep telefonları
Aşırı horlayarak uyuyanlar
Yellenenler, bir de üstüne molada hala kurufasülye yiyenler
Otobüs içinde gezen hamamböcekleri
Yanındakine, arkasındakine cinsel tacizde bulunanlar
Önündeki ekranı kulaklık takmayı reddedip herkes uyurken son sesle izleyenler
Son ses müzik dinleyenler
Herkes uyurken yanındakiyle evinin salonundaymış gibi kahkaha atarak dedikodu yapanlar


                     Şimdi ben bu kişilerle yıllardır seyahat ederken kendilerine birgün bile dönüp kızmıyorsam, üstüne ise benim bir uslu tavşanımın otobüs içinde seyahati kurallarca yasak ise ve bu yüzden bir kendini bilmezle kavga edip panik atak ve anksiyete rahatsızlıklarım nüksediyorsa ben bu kuralın değişmesini, yasanın tekrar gözden geçirilmesini talep ediyorum çünkü benim küçük tavşanım yukarıdaki olayların hiçbirini yapmıyor!



 Aşağıdaki linkten teyzem adına başlattığımız kampanyaya lütfen destek olun:

https://www.change.org/tr/kampanyalar/ulaştırma-bakanlığı-şehirlerarası-ve-şehiriçi-ulaşımdaki-evcil-hayvan-yasağı-kalksın

4 Ağustos 2013 Pazar

OTOBÜSTEKİ HAYVAN DÜŞMANI!


"Neden bizi istemiyorsunuz?"



                      Biliyorsunuz ki 1 Ağustos gecesi Tawşi ve Milky ile İstanbul'dan İzmir'e tatile çıkacaktım. Alibeyköy'den tavşanlarımın olduğu küçük çanta ile Anadolu firmasının otobüsüne bindim, çanta kucağımda geliyorduk, saat 04.00 gibi mola verildi ve tuvalete gitmek için tavşanlarımın olduğu çantayla dışarı çıktım, bu sırada yanıma muavin geldi, çantamda hayvan olduğunu ve bir beyin şikayetçi olduğunu söyledi. Ben 2 saat önce otobüsün su borusu koptuğu ve 1 saat yol kenarında kaldığımız için muavinin o sırada görüp beni denediğini sandım ve "Hayır, çantamda sadece özel eşyam var." deyip gittim. Mola bittiğinde tam  arkamdaki koltuğun yanında oturan 65 yaşlarındaki adam muavini çağırıp;

Adam -  "Bakın bakın, hayvanı var işte kucağında!"
Ben - "Ne oluyor beyfendi?"
Adam - "Benim alerjim var, bakın göstereyim bilet arkasında yazıyor otobüse hayvan sokamazsınız, yasak!"
Ben - "Hayvanımı çantadan çıkarmadım, ne sesi var ne de size bir rahatsızlığı, yanınızda oturmuyorum ki.."
Adam - "İstemiyorum canım! Yasak dedik! Zaten koltuğu sonuna kadar yatırıp ova gibi yayıldın, oh ne ala! Benim ayağım rahatsız burada!"
Ben - "Beyfendi benim arkam boş, ayrıca ben koltuğumu bakarak yatırdım, sizin ayağınız nasıl etkileniyor acaba siz benim tam arkamda oturmuyorsunuz ki, ayağınız havada mı duruyor acaba? Bu ne saçmalık canım!"
Muavin - "Lütfen hayvanınızı verin bagaja koyalım, burada götüremezsiniz."
Ben - "Kusura bakmayın, veremem, ölür."
Şoför - "Benim yattığım yere koyalım lütfen verin."
Ben - "Veremem çünkü bu tavşan,  yeni ameliyat oldu ve 25 derece üstünde sıcaklıkta ölebilir, ayrıca orada zaten şoka girer."
Şoför - "O zaman sizi en yakın karakolda indirmek zorundayım!"
Ben - "Tamam indirin, indirince İstanbul'dan avukatımı çağırırım, kendisi 6 saat içinde buraya gelir, ben de otobüsü bekletirim, ayrıca hem sizden hem de arkamdakinden şikayetçi olurum, ben hukuki haklarımı biliyorum merak etmeyin, hukuk öğrencisiyim ben, benim arabam yok, arabam yok diye hayvanımı sokağa mı terk edeyim! Beyfendinin alerjisi olmadığını bal gibi biliyorum ama siz yine de beni başka yere alın kendiisi ve ayağı rahatça otursun!"
Şoför - "Maalesef boş koltuk yok, başka yere alamam sizi."
Adam - "Ah şu gençler!"
Ben - Gençlikle ne ilgisi var, insanlıkla alakası var bunun!
Bir kadın - "İstemiyoruz hayvan canım, niye zorluyor hala, aaaa"
Ben - "Size ne oluyor acaba? Bu kadar mı nefret ediyorsunuz hayvanlardan!"
Kadın - "Ben karısıyım!"
Ön çaprazımdaki bir baba - "Siz buraya gelin, ben oğlumla oraya geçin."
Ben - "İşte insan! Çok sağolun beyfendi, teşekkür ederim."



        Gerçekten aramızda gerçek insanlar da var, tam tersleri olanlar da.. Sinirimden yol boyu ağladım. Alerjisi filan yoktu, pisliğinden yaptı babam yaşındaki şahıs.. Kendisine öbür dünyada hakkımı helal etmeyeceğim! Lütfen birlik olalım, şikayet edelim, artık şehirlerarası toplu taşımada hayvanlar da rahatça taşınsın, BİZİM GEMİLERİMİZ YOK!


1 Ağustos 2013 Perşembe

BİR TAVŞAN MELEK OLDU..




                  Soru soran kişilderden birinin kardeşi tavşanının kafasına tahta düşürmüştü ve tavşanı felç olmuştu, umudumuz çok azdı düzelmesi açısından ama umut işte.. Maalesef tavşanı bugün vefat etmiş. Kendisi çok üzülmüş doğal olarak. Ben de çok üzüldüm gerçekten, empati kurdum, ölen kedilerimin arkasından yıllarca yas tutmuşluğum vardır, panik atak oluşum da.. Birgün tavşan da çok zor olacak... Belki o günü görmem deyip kendimi avutsam da.. 
               Size bu yazıyı yazmamın sebebi, lütfen tavşanlarınıza dikkat edin, kafaları çok hassastır, üzerlerine asla birşey düşürmeyin, ayrıca tavşanlarınızın yüksek bir yerden düşmesine de engel olun, bellerinin, ayaklarının kırılıp felç olma olasılığı çok yüksektir. Kucağınızdayken de çok dikkat edin, onlar kucağa alınmayı fazla sevmezler ve kurtulmaya çalışacaklardır, asla düşürmeyin. Allah tüm tüylü dostlarımıza uzun ömürler versin..

TAVŞANLARDA PİRE SORUNU







            Biliyorsunuz ki tavşanlar da pirelenebilir, matylanabilir. Özellikle evde pireli bir kediniz varsa anında ona geçer ve zavallı tavşan pireden kaşınıp durur :( Özellikle baş, burun kenarları, ense, gıgı, kulak çevresinde pireler gizlenip durur. Birçok kişi farklı şey söyledi şimdiye kadar bana.. Bir veteriner tavuklara kullanılan tozu kullan, biri kedi damlasını pirinç kadar ensesine damlat.. gibi herkes birşey söyledi ama ben hiçbirini dinlemedim. Yanlış geliyordu çünkü dedikleri.. 
            Bugün Milky'nin dikişlerini aldırtmaya gittiğimden oradaki veterinerleri soru yağmuruna tuttum :) İşte dahiliye bölümündeki veterinerlerden gelen cevaplar:

            "Tavşanlara asla kedi ve köpeklere uygulanan pire için damla, tavuklara uygulanan toz, kedi pire tasması uygulamayın, bunlar onları zehirler, öldürür. Tavşanlar için sadece şu uygulanır: özellikle Frontline'ın yavru kedilerin pireleri için olan SPREY şeklinde ürünü var. Fiyatı biraz pahalı, 40-50 TL arasında birşey. Bunu alın, tavşanın üzerine pireler nerede çok varsa toplam vücuduna 6 fıs sıkın, daha sonra vücudunu ellerinizle ovalayın, tavşanı 20 dakika oyalayın, elleriyle vücudunu yalamasın. Yalayınca en kötü kusar ama siz bu süre içinde yalatmayın. Daha sonra sprey uçup gidecek ve pireler d eölecektir. Bunu 2 ayda bir yapın, yeterlidir."

Frontline sprey;
http://www.novakim.com/urunler/id/68/frontline-spray.html