Bir tavşan kısırlaştırma hikayesi..
Sabah 08.00.. Milky için en doğru kararı vermem gerek, dişi olduğu için biraz ürküyorum, sonuçta bir erkek tavşan kadar kolay olmayacak. Ama onun sağlığı için ileride iyi olacak, birçok hastalığa yakalanma olayı düşecek ve belki de ömrü uzayacak. Hemen telefon açıyorum, bana randevuya gerek yok, tavşanınızı erkenden alıp gelin, ertesi güne filan ameliyat için gün alabilirsiniz diyorlar. Birgün önce kötü bir rüya görmeme rağmen tüm cesaretimi topluyorum ve narin ponpon kuyruğumla beraber bize oldukça uzak olan Avcılar'da bulunan İstanbul Veterinerlik Fakültesi'ne doğru uzun bir yola çıkıyoruz.
Otobüsle Zincirlikuyu'da inip Avcılar metrobüsüne biniyoruz. En son durak olduğundan rahatça uyuyabilirsiniz. Metrobüs de, otobüs de klimalı olduğu için çok mutlu oluyorum, serin serin gidiyor Milky kız, rahatsız olmadan. Ve son durak.. Yolun sağından yukarı çıkıp yine sağdaki merdivenlerden aşağı iniyoruz ama en sondaki sağ.. Aşağı inince üniversite girişi görülüyor ama sakın oraya girmeyin çünkü burası değil, uzakta görünen koyu renkli binaya gidiyoruz. Minibüs durağını da geçince 5 dakika sonra varıyoruz. Şapka takmama rağmen pişiyorum, kürklü kızım ne yapsın, kızım kürkünü Bülent Ersoy'a da verecek değil.. Neyse kocaman yazılı ana kapıyı görüyoruz ve bir kimlik verip içeri giriyoruz. Soldan aşağı yürüyoruz, bankamatikleri geçince tekrar sol yapıp en sondaki binaya yani doğum ve jinekoloji bölümüne gidiyoruz. Burası Çapa Tıp Fakültesi'nden büyük ve donanmım olarak aynı, muhteşem. Kediler köpekler yavaş yavaş dökülüyor, ellerinde taşıma kaplarıyla insanlar koşturup duruyor can derdinde..
Bir bey geliyor, üzerinde ameliyat kıyafetleri, profesör olduğu belli, tavşanımı ameliyat olabilmesi için karnı aç getirdiğimi ve kısırlaştırmak istediğimi söylüyorum, randevum olup olmadığını soruyor, telefondaki konuşmayı anlatıyorum ve o telefondakinin yanlış bilgi verdiğini, randevu almam gerektiğini söylüyor, çok uzak yoldan geldiğimi anlatıyorum, tavşanım nefes nefese kalmış. Önümde tan 3 ameliyat olduğu söylüyor, istersen bırakıp gidin yarın gelin diyor, ben de "Hayır ben dua edeceğim o içerdeyken, onu yalnız bırakamam." diyorum. O zaman öğleden sonraya kalır, tamam bekleyin diyor kendisi ve gidiyor. Bekleyen bayanın yanına oturuyorum, Rottweiler cinsi yaşlı köpeği içerideymiş ve 3 saat olmuş çıkmamış, meraktan çatlamak üzere, her kapı açılışında koşuyor. Kendisini biraz rahatlatmaya çalışıyorum. Milky kızı tasmasıyla çantasından dışarı çıkarıyorum, Milky'yi gören bayılıyor, çünkü insan gibi oturup ameliyat sırasını belkeyen bir tavşan daha önce görülmemiş :D O anda fotoğraf makinemi almadığıma çok üzülüyorum. Ama olsun anlatıyorum işte.. :) Rott'a iki delik açıp tümörlerini temizlemişler, sapasağlam çıkıyor, tabi biraz uyuşuk, sedyeyle arabaya kadar götürülüyor, vedalaşıyoruz.
Milky'yi muayene odasına alıyorlar, ben de gidiyorum. Boynunda ceviz kadar bir alan tıraş bıçağıyla tıraş ediliyor. İki kişi tuutyor, bir kişi kan almak için damarını arıyor, bulduğunda ise zorlanıyor çünkü damar sürekli sağa sola kayıyor, en sonunda bingo.. Hocası, öğrencisine ayaklarını çok iyi tutmasını yoksa tavşanın kendi ayaklarını kırabileceğini söylüyor, ve bana dönerek yılda sadece bir tane tavşan geldiğini, öğrencilerin de bu yüzden tavşanlar hakkında çok bilgilenemediğini söylüyor. Tedirgin olsam da Milky nasıl uslu, gözlerini pörtletmiş bana bakıyor, bakışlarından şu okunuyor; "Seni evde öyle bir kıtlayacam ki!" Eyvah eyvah diyorum içimden :) Dışarı çıkıp iki yan binadaki vezneye gidip 45 TL tahlil ve muayene ücretini ödeyip geliyorum.
Chuhaha, Rus finosu, Alman Çoban Köpeği, sarman kedi, tekir kedi.. Ameliyat için teker teker geliyorlar. Bu sırada fakültedeki atlardan 3 tanesi özgürce dolaşmaya çıkıyor, önümden geçiyorlar, aralarında konuşuyorlar, biraz otlanıp tek sıra halinde ahırlarına yöneliyorlar. Çok alımlılar, süzüm süzüm süzülüyorlar, birer eski İngiliz yarış atı oldukları belli.. Aklıma Halis Karataş ve Turbo geliyor :D (bknz.Sihirbaz)
Birden bahçede kaçmaya çalışan 3 numara bir terrier ve iki şapkalı ve tatlı hanımefendi, beliriyor. Köpekleri ameliyat olacakmış Sezmiş olacak ki kaçmaya çalışıyor. En sonunda kandırıp içeri sokuyorlar ve kuçu ameliyata giriyor, beraber oturmaya başlıyoruz. Anne-kızlarmış. Milky'ye onlar da bayılıyor. Bu sırada bize jest olarak kurabiye, su ve çay geliyor ilk konuştuğum beyefendiden. Torunları kurabiye canavarı olduğunu kanıtlıyor :) Gerçekten çok tatlı insanlar ve gerçek hayvanseverler. Aynı yerde oturduğumuzu, meslektaş olduğumuzu hatta daha birçok şeyin aynı olduğunu öğrenince şaşırıp kalıyoruz. Birbirimizi daha da çok seviyoruz. Köpekleri için çok endişeliler, sürekli beraber dua ediyoruz, arada bir cerrah çıkıyor ve "Köpeğinizin içi şişmiş feci, belediyenin yaptığı ameliyatta parça unutmuşlar, çok kötü hale gelmiş zavallı, şimdi içini temizliyoruz, merak etmeyin yoksa ölürdü." diyor ve köpekleri şirin Terrier Cici sapasağlam çıkıyor hem de nasıl, bir Mısır kraliçesi gibi adeta, ayık durumda sedye üzerinde o kadar tatlı ki.. Milky ile onları da uğurluyoruz ve sıra bize geliyor. Ben hemen istenen ilaçları gidip vezne yanındaki eczaneden alıyorum, toplam 86 TL tutuyor. Sonra ameliyatta birşey olursa diye kağıt imzalatıyorlar, mecburen imzalıyorum. Milky kızı çantasıyla beraber içeri alıyorlar. Dua ederek el sallıyorum ona.. Ama soğukkanlıyım, o kadar köpek taş gibi çıktı, antremanlıyım :) Bol bol dua ediyorum. Sonra şu anki yazımda neler yazacağıma orada karar veriyorum ve orada kaleme almaya başlıyorum. İlk konuştuğum bey sürekli gelip durumu hakkında bilgi veriyor. İçim rahatlıyor; "Sizden bloğumda bahsedeceğim ve kısırlaştırma için herkesi buraya yönlendireceğim, isminiz nedir?" diye soruyorum. Kendisi bana kartını veriyor, bir de bakıyorum ki "Prof. Dr. Ragıp Kılıçarslan (Klinik Bilimleri Bölüm Başkanı)" yazıyor. Yani anabilim dalı başkanı.. O an lisedeki müdür misali hazır ola geçiyorum :D
Annem de meraktan çatlamış, sürekli arayıp öğretmen olarak çalıştığı okuldan soruyor ders arasında. Ve iyi haber 1 saat sonra geliyor; "Ameliyat bitti, Milky kıza serum veriliyor, kendine gelince getireceğiz." Allah'a şükrediyorum. İşte profesyönellik bu.. Kızıma birşey olamadan yanıma geliyor, cin gibi, hareketlenmiş, kafasında diğer köpekler gibi ama minnacık hunisi de var :D Zaten korkum yoktu oraya gittikten sonra.. Hemen yanıma Ragıp Bey, Esra Hanım gelip neler yapacağımı söylüyorlar; "İlaçları bu torbada, siz 5 gün boyunca Boytril-K ve saf su ampülünü karıştırıp deri altına enjekte edin ama hergün aynı saatte olmalı, ayrıca 3 gün boyunca ağızdan Vidoylin şurup verin, bugün yarın sabaha kadar yemek yemesin, sadece su olsun önünde, yoksa kusar, verdiğimiz enjekte içindeki ile de karnını dezenfekte edin, yemek yemeğe başladığında ise boyunluğunu geçici olarak çıkarın, sonra hemen yine takın, asla yarasına dokunmasın ve hep temiz yerde kalsın, bu kadar, 5 gün sonra tekrar gelin, dikişler alınacak, geçmiş olsun."
Aklıma Milky'yi bana veren Aysun Hanım geliyor, onun dişi tavşanı Toprak, Zeytinburnu Veteriner Kliniği'nde kısırlaştırılırken narkoz tam ayarlanamadığından ölmüştü. Keşke diyorum buraya gelseydiniz Aysun Hanım :(
Herkese sonsuz teşekkür edip, kapıdan kimliğimizi alıp dostumla yine yola çıkıyoruz. Hepsi çok iyi insanlar ve hayvanları ne kadar sevdikleri gözlerinden belli oluyor, cerrahlar köpekleri birebir gezdirip bahçede tuvaletlerini yaptırıp öyle ameliyata alıyor, iletişimleri süper. Ben ise yolda metrobüs durağına yürürken tüylüşüm huni kafalıyı sarsmamaya dikkat ediyorum. Şu an Milky kız hunisinin içinde çok şeker gözüküyor, etrafa çarpmasın ve dinlensin diye bir kafesin içine koydum şimdiliki o da halinden memnun gözüküyor. Bu arada Junior, Milky'nin hunisini kıskanmaz mı.. Of of..
Size tavsiyem, İstanbul'da oturuyorsanız mutlaka tavşanınızı burada kısırlaştırın. Profesyönel ortamda, profesyönel kişilerle yapılan iş ortada.. Fiyatı da gayet uygun. Dostunuzun canından kıymetli mi yahu? Üstelik artık İstanbullular'ın da bir tavşan profesörü var, aslında bir de denemez, oradaki herkes bir tavşan uzmanı :D Cennette gibiydik :) Bir an bile şüpheye kapılmayın ve tavşanınızı güvenilir ellere teslim edin:
İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Hastanesi
http://www.veteriner.istanbul.edu.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=188:hastane-ve-klinik&catid=107:hastane-ve-klinik&Itemid=616
Otobüsle Zincirlikuyu'da inip Avcılar metrobüsüne biniyoruz. En son durak olduğundan rahatça uyuyabilirsiniz. Metrobüs de, otobüs de klimalı olduğu için çok mutlu oluyorum, serin serin gidiyor Milky kız, rahatsız olmadan. Ve son durak.. Yolun sağından yukarı çıkıp yine sağdaki merdivenlerden aşağı iniyoruz ama en sondaki sağ.. Aşağı inince üniversite girişi görülüyor ama sakın oraya girmeyin çünkü burası değil, uzakta görünen koyu renkli binaya gidiyoruz. Minibüs durağını da geçince 5 dakika sonra varıyoruz. Şapka takmama rağmen pişiyorum, kürklü kızım ne yapsın, kızım kürkünü Bülent Ersoy'a da verecek değil.. Neyse kocaman yazılı ana kapıyı görüyoruz ve bir kimlik verip içeri giriyoruz. Soldan aşağı yürüyoruz, bankamatikleri geçince tekrar sol yapıp en sondaki binaya yani doğum ve jinekoloji bölümüne gidiyoruz. Burası Çapa Tıp Fakültesi'nden büyük ve donanmım olarak aynı, muhteşem. Kediler köpekler yavaş yavaş dökülüyor, ellerinde taşıma kaplarıyla insanlar koşturup duruyor can derdinde..
Milky'yi muayene odasına alıyorlar, ben de gidiyorum. Boynunda ceviz kadar bir alan tıraş bıçağıyla tıraş ediliyor. İki kişi tuutyor, bir kişi kan almak için damarını arıyor, bulduğunda ise zorlanıyor çünkü damar sürekli sağa sola kayıyor, en sonunda bingo.. Hocası, öğrencisine ayaklarını çok iyi tutmasını yoksa tavşanın kendi ayaklarını kırabileceğini söylüyor, ve bana dönerek yılda sadece bir tane tavşan geldiğini, öğrencilerin de bu yüzden tavşanlar hakkında çok bilgilenemediğini söylüyor. Tedirgin olsam da Milky nasıl uslu, gözlerini pörtletmiş bana bakıyor, bakışlarından şu okunuyor; "Seni evde öyle bir kıtlayacam ki!" Eyvah eyvah diyorum içimden :) Dışarı çıkıp iki yan binadaki vezneye gidip 45 TL tahlil ve muayene ücretini ödeyip geliyorum.
Milky
Chuhaha, Rus finosu, Alman Çoban Köpeği, sarman kedi, tekir kedi.. Ameliyat için teker teker geliyorlar. Bu sırada fakültedeki atlardan 3 tanesi özgürce dolaşmaya çıkıyor, önümden geçiyorlar, aralarında konuşuyorlar, biraz otlanıp tek sıra halinde ahırlarına yöneliyorlar. Çok alımlılar, süzüm süzüm süzülüyorlar, birer eski İngiliz yarış atı oldukları belli.. Aklıma Halis Karataş ve Turbo geliyor :D (bknz.Sihirbaz)
Birden bahçede kaçmaya çalışan 3 numara bir terrier ve iki şapkalı ve tatlı hanımefendi, beliriyor. Köpekleri ameliyat olacakmış Sezmiş olacak ki kaçmaya çalışıyor. En sonunda kandırıp içeri sokuyorlar ve kuçu ameliyata giriyor, beraber oturmaya başlıyoruz. Anne-kızlarmış. Milky'ye onlar da bayılıyor. Bu sırada bize jest olarak kurabiye, su ve çay geliyor ilk konuştuğum beyefendiden. Torunları kurabiye canavarı olduğunu kanıtlıyor :) Gerçekten çok tatlı insanlar ve gerçek hayvanseverler. Aynı yerde oturduğumuzu, meslektaş olduğumuzu hatta daha birçok şeyin aynı olduğunu öğrenince şaşırıp kalıyoruz. Birbirimizi daha da çok seviyoruz. Köpekleri için çok endişeliler, sürekli beraber dua ediyoruz, arada bir cerrah çıkıyor ve "Köpeğinizin içi şişmiş feci, belediyenin yaptığı ameliyatta parça unutmuşlar, çok kötü hale gelmiş zavallı, şimdi içini temizliyoruz, merak etmeyin yoksa ölürdü." diyor ve köpekleri şirin Terrier Cici sapasağlam çıkıyor hem de nasıl, bir Mısır kraliçesi gibi adeta, ayık durumda sedye üzerinde o kadar tatlı ki.. Milky ile onları da uğurluyoruz ve sıra bize geliyor. Ben hemen istenen ilaçları gidip vezne yanındaki eczaneden alıyorum, toplam 86 TL tutuyor. Sonra ameliyatta birşey olursa diye kağıt imzalatıyorlar, mecburen imzalıyorum. Milky kızı çantasıyla beraber içeri alıyorlar. Dua ederek el sallıyorum ona.. Ama soğukkanlıyım, o kadar köpek taş gibi çıktı, antremanlıyım :) Bol bol dua ediyorum. Sonra şu anki yazımda neler yazacağıma orada karar veriyorum ve orada kaleme almaya başlıyorum. İlk konuştuğum bey sürekli gelip durumu hakkında bilgi veriyor. İçim rahatlıyor; "Sizden bloğumda bahsedeceğim ve kısırlaştırma için herkesi buraya yönlendireceğim, isminiz nedir?" diye soruyorum. Kendisi bana kartını veriyor, bir de bakıyorum ki "Prof. Dr. Ragıp Kılıçarslan (Klinik Bilimleri Bölüm Başkanı)" yazıyor. Yani anabilim dalı başkanı.. O an lisedeki müdür misali hazır ola geçiyorum :D
Annem de meraktan çatlamış, sürekli arayıp öğretmen olarak çalıştığı okuldan soruyor ders arasında. Ve iyi haber 1 saat sonra geliyor; "Ameliyat bitti, Milky kıza serum veriliyor, kendine gelince getireceğiz." Allah'a şükrediyorum. İşte profesyönellik bu.. Kızıma birşey olamadan yanıma geliyor, cin gibi, hareketlenmiş, kafasında diğer köpekler gibi ama minnacık hunisi de var :D Zaten korkum yoktu oraya gittikten sonra.. Hemen yanıma Ragıp Bey, Esra Hanım gelip neler yapacağımı söylüyorlar; "İlaçları bu torbada, siz 5 gün boyunca Boytril-K ve saf su ampülünü karıştırıp deri altına enjekte edin ama hergün aynı saatte olmalı, ayrıca 3 gün boyunca ağızdan Vidoylin şurup verin, bugün yarın sabaha kadar yemek yemesin, sadece su olsun önünde, yoksa kusar, verdiğimiz enjekte içindeki ile de karnını dezenfekte edin, yemek yemeğe başladığında ise boyunluğunu geçici olarak çıkarın, sonra hemen yine takın, asla yarasına dokunmasın ve hep temiz yerde kalsın, bu kadar, 5 gün sonra tekrar gelin, dikişler alınacak, geçmiş olsun."
Aklıma Milky'yi bana veren Aysun Hanım geliyor, onun dişi tavşanı Toprak, Zeytinburnu Veteriner Kliniği'nde kısırlaştırılırken narkoz tam ayarlanamadığından ölmüştü. Keşke diyorum buraya gelseydiniz Aysun Hanım :(
Herkese sonsuz teşekkür edip, kapıdan kimliğimizi alıp dostumla yine yola çıkıyoruz. Hepsi çok iyi insanlar ve hayvanları ne kadar sevdikleri gözlerinden belli oluyor, cerrahlar köpekleri birebir gezdirip bahçede tuvaletlerini yaptırıp öyle ameliyata alıyor, iletişimleri süper. Ben ise yolda metrobüs durağına yürürken tüylüşüm huni kafalıyı sarsmamaya dikkat ediyorum. Şu an Milky kız hunisinin içinde çok şeker gözüküyor, etrafa çarpmasın ve dinlensin diye bir kafesin içine koydum şimdiliki o da halinden memnun gözüküyor. Bu arada Junior, Milky'nin hunisini kıskanmaz mı.. Of of..
Size tavsiyem, İstanbul'da oturuyorsanız mutlaka tavşanınızı burada kısırlaştırın. Profesyönel ortamda, profesyönel kişilerle yapılan iş ortada.. Fiyatı da gayet uygun. Dostunuzun canından kıymetli mi yahu? Üstelik artık İstanbullular'ın da bir tavşan profesörü var, aslında bir de denemez, oradaki herkes bir tavşan uzmanı :D Cennette gibiydik :) Bir an bile şüpheye kapılmayın ve tavşanınızı güvenilir ellere teslim edin:
İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Hastanesi
http://www.veteriner.istanbul.edu.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=188:hastane-ve-klinik&catid=107:hastane-ve-klinik&Itemid=616
Prof. Dr. Ragıp Kılıçarslan
(Klinik Bilimleri Bölüm Başkanı)
Tek istekleri 1 KAP YEMEK, 1 KAP SU her binanın önünde 1 kap yemek ve su olması için sizde destek verin! 126 kişi daha gerekiyor!!
YanıtlaSilLütfen sizde blogunuzda, sayfanızda paylaşabileceğiniz her yerde paylaşın!
http://www.change.org/tr/kampanyalar/hayvan-dostlar%C4%B1m%C4%B1za-her-apartman%C4%B1n-kap%C4%B1s%C4%B1nda-bir-kap-su-ve-mama-bulunmas%C4%B1n%C4%B1n-zorunlu-olmas%C4%B1
http://tawsim.blogspot.com/p/sosyal-sorumluluk.html
Sil